DİLİMDE TÜY BİTTİ “KADINA ŞİDDET DİLDE BAŞLAR, DİLDE ** [i] BİTER” DEMEKTEN(1)
(Kız Çocukları Gününe Özel)
H.Çiğdem YORGANCIOĞLU
18 Ekim 2017
.
Yerle yeksan olmuş şu dEVranda dEVletlerin içinde ,öyle sEVgisiz EVler var ki hanenin içi KADIN için bir nEVi Ağır Ceza Mahkemesi’ ve kendisini ailenin reisi ilan eden erkek de Hakim …EVlerden uzak olsun ve sEVgiye EVrilemeyecekse dEVrilsin EVlilik denen böylesi bir ağırlaştırılmış müebbet illet . Çiiğdem Ekim 2017 - Hane İçi Kadına Şiddet Esintileri
Maruz kaldığı şiddet sonucu müşterek yerleşim yerinden ayrıılmak zorunda kalarak yeni yerleşim yeri bulmaya mecbur bırakılan veya sosyo-ekonomik sebeplerden mütevellit şiddete boyun eğen kadınların çoğaldığı, yaşadığı azaptan kendisini ve çocuğunu kurtarmak için kadınların çaresizce envai çeşit yılanlara sarıldığı, ayrımcılığın alametlerini taşır bir şekilde, sadakat yükümlülüğündeki toplumsal beklentilerin dahi kadınların üzerine şiddetle yüklendiği, kadının şiddet gördüğü için boşanmak istediği eşi tarafından bıçaklandığı, ya da eğrininin doğrunun birbiriyle karışıp kadının maruz kaldığı sürekli şiddet neticesinde geçirdiği cinnete istinaden veya kasten eşini doğradığı, kızların kaçırılarak yani hürriyetlerinden yoksun bırakma' suçu işlenerek zorla evlendirildiği (gelinliğine kefenimdir diyen çocuk gelinler dahil olmak üzere), suçu sabit hale getirecek tüm delillere rağmen eylemi gerçekleştirenin çoğu kez Sulh Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkarıldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığı, 'toplu tecavüz'e idam kararlarının ana akım medyada manşetlere çıktığı, çocuk doğurmaya veya kürtaja zorlanan kadınların çığlıklarının arttığı, kimi pratisyen doktorların muayenehanesine gelen hastasını bayılttıktan sonra tecavüz ettiği, taciz ve tecavüz edilmekten korkan kadınların, erkeklerin sarkıntılık etmelerinin önüne geçmek için penisli külot, külotlu çorap nevi absurd giysileri giydiği garip ve saldırgan bir dünyada yaşıyoruz. OburDünyalıların Dünyasında garabetin sınırı yok. Dünyanın pek çok yerinde kendi ülkelerinden kaçarak çeşitl memleketlere sığınan mülteci kadınlar, ölüm-kalım savaşı vermenin yanısıra bir de onurlarını koruma mücadelesi verirken vaziyetlerine post travmatik stres bozukluğuna dair semptom demek gibi indirgemeci yaklaşımlarla ahkam kesilmesi de başka bir acayip durum. Travma yaşayan kadınlara ne kadar psikoterapist yetiştirsek az. İnsan Hakları Komiserleri hangi kadına yetişeceğini bilmiyor,bilemiyor. “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ya da Kaçırılarak Fuhuşa Zorlanan Kadın vb Araştırmaları”ndan çıkan sonuçlar her daim dudak uçuklatıcı. Tasarlayarak canavarca ve ”can”a yokça hislerle toplumsal hayata daha az katılması, insan onuruna yakışır ve tabiatına uygun doyumlu ve anlamlı bir yaşamdan uzaklaşması için her daim bedeni ve ruhu iğdiş edilmekten süngüsü düşmüş, pasifleşmiş KADIN’ı daha da yaralayarak kasten “yaşatarak öldürmenin” hatta kimi zaman bunun içinden Mazoşistik, depresif veya bağımlı kişilik geliştiren “Stockholm Sendromu”ndaki Kadını yaratma fantezisi üretecek binbir kıvrak yolu tatbik eden kimi şöven, cahil, zalim, kurnaz erkeğin, KADIN’a ve çocuğuna ’ağırlaştırılmış “ömür boyu hapis cezası”dır bu ahval ve şerait.
Hal böyleyken aslen en çok endişe duyulması gereken durumlardan bir tanesi tüm bu nevi hadiselerin ve istatistiklerin kanıksanıyor ve normalleşiyor olmasıdır ki bu daha da tuhaf ve acıklı bir durumdur. Hem erkek hem de kız çocuklarının nitelikli cinsel istismara maruz kaldıkları bir dünyada ,sözlerin döngüsünde kadına yönelik şiddetin sadece darp etme ,dayak, yaralama ve cinayet gibi fiziksel şiddetle sınırlı olmadığı bir devranda dönüyoruz. Cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet dönüşümlü,ardışık ve parallel olarak kadına hücum ve nüfuz ediyor. Dünya Sağlık Örgütü-World Health Organization (WHO) şiddeti, "Fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit şeklinde bir başkasına tatbiki neticesinde, yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması" olarak tanımlıyor. Kadına şiddetin bir diğer biçimi ki biz genellikle iş dünyasındaki anlamı ile sınırlı sanmaktayız “mobingdir.” Anlam kavram ve terminolojisi açısından ve hukuken birebir aynı olmadıkları düşünülse de esasen böyledir. Hane içi ve hane dışı mobbing. Yani kadının bedeninden ziyade ruh sağlığını hedef alan psikolojik şiddet. Darp nevi fiziksel şiddet içermeyen çeşitli mobbing şekillerine baktığımızda ,ev dışında çalışmasına izin vermemek, ya da çalışabilmesi için eşinden ya da partnerından icazet alınmasını zorunluluk haline getiren bir geleneği dayatmak, çalışması karşılığı elde ettiği gelirine el koymak, emeğine saygı duymamak, komşu ve yakın arkadaşlarıyla görüşmesine müsade etmemek, kıskançlık suretiyle sürekli kontrol altında tutma çabaları veya kimi zaman subliminal mesajlarla erkeğin kendi menfaati dogrultusunda kadının lütfuna nail olabilmek icin eşine verdiği ayrıcalıklı değer duygusuna atfederek algı oluşturmaya çalışmak, hakaret etmek, küçltücü sözler sarfetmek, veya istemediği halde, rıza dışı cinsel ilişkiye zorlamak gibi ve bu sayılanlarla sınırı olmayan ev içi şiddette had tanımayan tarihsel bir döngü bu. Üstelik fiziksel şiddette olduğunun aksine, şiddet uygulayanlara kanun kapsamında, şiddet mağdurlarını korumaya yönelik hâkim, kolluk görevlileri ve/veya mülkî amirlerin alınacak tedbir kararlarıyla ha deyince kol kanat geremeyecekleri bir durum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alark hazırlanmış ve amacı; şiddete maruz kalan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemek olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna baktığımızda Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenmesinin esas olduğu görülmektedir. Burada bir diğer esas da Şiddet mağduruna olduğu kadar şiddet uygulayan için alınan tedbir kararlarının insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilmesidir. Kanundaki pek çok hususun ehemmiyetine sade kadın açısından değil insan hakları açısından hassasiyetler özelinde ve kadın özelinden 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ive Çocuk haklarına doğru taşır nitelik taşıyacak olan gelecekteki makale ve çalışmalarda muntazam ve kronolojik bütünlük içinde temas etmeden ve cehaletin önlenmesinde temel payanda olan “Eğitime” gelmeden önce bu makalede; yukarıda bahsi geçen tüm garabet meselelerin halli için dilden başlanması gerektiğini düşünen biri olmam hasebiyle örnekler vererek meseleye has illiyet bağı kurmaya çalışacağım bu uzunca grizgahtan sonra. Zira dil ses, söz, anlam, içerik, mahiyet,ehemmiyet,riyasızlık anlamındaki samimiyet, niyet hepsi organize bir otoriteye ve onun yaptırımarına gerek duymaksızın da zaten birbirlerinin içine geçmiş halkalardır ve bunu dildeki rezonansta (titreşimde) izleriz. Kadına şiddetin temelini, anaakım medyanın sufle ettiğinin aksine rivayet ve çeşitli inanç sistemlerinin ayetterinde arayıp, mesnetsiz ahkama kalkışmadan önce dilin geleneğinde, ritüellerde aramasının menzile giden yolda temel taşlardan biri olduğunu düşünmem cihetiyle kadına kalkan elin diline yöneleceğim ilk mertebede. Ruhumuzda ve kalbimize ancak bu şekilde tecessüm eder sesler ve sözler. Ez cümle kadını yerden yere vurup yıpratanların dilinin, elinin, belinin ayarı yok ve dile ulaşmak için (kalp ve gönül) , dilsiz kalmak yerine,gelenekçiliğin karşısına modernizmi koymaksızın GÜZEL KIZ ÇOCUKLARININ, GÜZEL HAYATLARI yüzüsuyu hürmetine dilden başlayacağız.
Bir kaç gün önce Dünya KIz Çocukları Günü daha da gündeme oturan Birleşmiş Milletler *..UNICEF . verileri ışığında dünya genelinde 1,1 milyar kız çocuğu bulunmakta. Bunlardan 62 milyonu okula gitmiyor. Dünyada 15-19 yaş arası her 7 kız çocuğundan biri zorla evlendiriliyor. Her gün, 18 yaşın altında 47 bin 700 kız çocuğu evlendiriliyor. Dünyada her 10 dakikada, bir kız çocuğu gördüğü şiddet yüzünden hayatını kaybediyor.Kız çocuklarının çok büyük bir kısmı, evin sorumluluklarını üstlenmek için eğitim hayatlarını sona erdiriyor.Türkiye’de ise nüfusun yüzde 29’u kız çocuklardan oluşuyor. Son 6 yılda evlenmek zorunda bırakılan kız çocuğu sayısı ‘tespit edilebilen resmi’ rakamlara göre 232 bin. Türkiye, cinsiyete bağlı kalkınma endeksinde, 148 ülkeden 118. olarak sonlarda yer almakta. Küresel cinsiyet eşitsizliği endeksinde ise 145 ülke arasında 130. sırada, 15 yaşından küçük kızlar arasında raporlanan cinsel taciz oranı %9, kız ve erkek çocuklar arasındaki eşitsizliği azaltmak için devlet ortakları ve diğer BM kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışan UNICEF’in verileri bir hayli üzücü peki geleceğin kızıllığında kızlarımıza neler olacak sualine cevap bulabilmek için farklı sorular sormak gerekiyor.Peki tüm bu verilerin arkasındaki fikriyatı besleyen nasıl bir dil temeli üzerinden çevreleniyoruz ? Sorulardan biri bu.
Toplumlara münhasır deyim, atasözü, efsane, masal görsel ve medya vasıtasıyla öğrenilen, dayatılan cinsiyet rolleri üzerinden şiddetin başta kadına “avrat” denmek suretiyle ne denli meşrulaştırdığını idrak edebimek için dile bakmak icap ediyor. “Kadının şamdanı altın olsa mumunu dikecek erkektir” dendiğinde farklı kadınların beyin içi aktivitelerini izlemek isterdim doğrusu. Zihinsel dönüşüm için önce dilde değişiklik, folklorik ögelerdeki kullaımlarda seçiciliğii zaruri kılmakta. Hala "kız beşikte , çeyiz sandıkta" diye kıkırdayarak babyshower larda konuşan “kadının fendi, erkeği yendi” şekli gülünç retoriklerde, yüzeyde fıkırdaşan kentsoylular "Kızın sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etme” şeklindeki ayrımcı ve küçültücü safsataara çanak tutmakta ise ve Şayet kadına “düşük etekli” deniyorsa eteğinin boyuna karışmak da mümkün hale geliyor. Saçını süpürge eden kadının süpürgeyle dövülmesi normalleşiyor, zira erkek “karısını, çocuğunu sever de döver de” . “Kör bıçak ele iş bilmeyen avrat dile” diyenlerin eşlerini bıçakla deşmelerine neden şaşırıyoruz? Ya da aksine neden kanıksıyoruz?.
Batılın kapıları her daim açık. Uğursuz oldukları kanaatiyle teknesine kadın almayan kimi erkek evde kendi kurduğu turşunun kavanozuna menstrüasyon(ay hali) durumundaki eşinin elini sokmasına müsade etmiyor zira turşunun mundar olacağına inanıyor.
“Kız evi naz evi” riyasında olunca “gösterip vermiyor demek” cibiliyetsşizliği de bir o derece normalleşiyor zerafetten, hikmetten, bigelikten, ferasetten uzak olanların dilinde.
Onkolojik tedavi sırasında eşleri tarafından terk edilen ya da kötü muamele gören kadının erkeğinin lugatındaki sözler şöyle “tarlanın taşlısı, karının saçlısı”
Eğri kaburga kemiğinden” yaratılmış olduğuna inanılan fakat kutsalınında kemiklerini kıracak kadar dövenlerden kime sığınılacak biinmeyenin dünyasında, “Eti senin kemiği benim” denerek dövülen kadına, etine (tenine) münhasır cinsel obje olarak bakılmasına neden şaşırıyoruz ki esprilerde “yemeğin salçalısı kadının kalçalısı” deyip kadeh kaldıranların içinde gülüşenler varken.
“Kadının yüzünün karası erkeğin elinin kınası” olunca sadakat yükümlülüğündeki toplumsal beklentinin kadına doğru kaymasını yadsımamak gerek. Ne de olsa “ dişi köpek kuyruk sallamadıkça erkek köpek yanaşmaz” diyerek tecahüli arif içinde bir kinaye daha yapalım burada. Kimi zaman daha da uç noktalarda sarkastik (alaycı) eksende ilhamlarım hasıl oluyor konunun vahametine dikkat çekmek için . Geçtiğimiz gnlerde sosyal medya paylaşım sayfamda naklettiğim gibi . “Bayanlara , ki onlar Kadın " Hatun kişi, sen hem güzelsin, hem de akıllısın" gibi zevzek bir retoriği yineleme aymazlığından ve saklı ayrımcılığından vazgeçmeyen hatta bunu iltifat gibi sunan mercimek beyinllilere yeni replikler de benden... Baktın kadın akıllı ve yaşlı ..AKILLI KART . Smart Card .:) .. Çiğdem Ekim 2017 Akıllı Kart Teknolojileri Esintileri
Edepten mahrum kadın algısında Ne yazık ki ”Kızını dövmeyen dizini dövüyor” ama zihninden bilince geçememiş bu dizilimleri dövmüyor. Namus, ar , haya “tarlayı düz al, kadını kız al” sözüne eş değer.
İnanç temelli söylemler de eşlik eder kimi zaman. Adeta , Âdem’e secde etmeyen şeytan muamelesi gören kadının hükmedici erkeği tarafından kendine hitaben üst bir dille seslenişidir çoğu zaman içinde şiddet olan hanenin dili. “Kararlarımın sorgulanmasından hoşlanmam ben söylerim, sen de yaparsın, bana itaat edersin” yoksa 'dayak cennetten çıkmadır'
Hülasa kadına kalkan elin, dilini çözmedikçe ve mevcut kayıtlardan silinmesine gayret harcamadıkça geleceğin kızıllığı, kız çocuklarımız henüz aydınlanmadı.
KIZ gibi bisiklet, KIZak sıfır numara ” nevi sözcükleri saKIZ gibi ağzında çiğneyen toplumlarda, KIZdırma şimdi ebeveynini, kocanı diye sürekli ikaz edilen KIZ çocuklarını bu hale getiren dünyanın yüzü KIZarmıyorsa ne var o halde geleceğin KIZıllığında – 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü Fecr-i Ati Esintileri – Çiğdem Ekim 201
[i] Farsça "yürek, gönül, kalp" anlamına binaen .
Comments