CENNETİN ÇOCUKLARI
Tarih: 02.12.2012
Rap rap rap rap ... Koş Ali Koş Koş.Zehra için koş , kendin için koş . Masumiyet, elem keder kader .. koş çocuk şikâyetin yarışta 1inci. gelmek olacak koş yakala "A Little Secret Their Biggest Adventure!" "Küçük Bir Sır ,onların en büyük serüveni". koş. Koş. Koştukça her nefes alışında farklı bir ses veriyor dünya çocukları.
Huh huh huh Filhos do Paraíso-Cennetin çocukları huh huh Los niños del paraíso - Cennetin çocukları huh Les enfants du ciel - Cennetin çocukları diyafram giderek daha da açılıyor. İskarpinler için koş . Bu filmde aksiyon ve atraksiyon yok koş. Hani üniformalarını giyip koşarken yaylalar türküsünü söyleyen askerler gibi. Nefesini iyi kullan koşmaya devam et.
Bir gün okullar arası koşu müsabakası yapılacağını, üçüncülük ödülünün bir spor ayakkabısı olduğunu öğrenen Ali, sırf ayakkabıyı kazanabilmek için koşu müsabakasına iştirak eder. Koşar, koşar lakin sadece üçüncü olursa ayakkabıları alabilecektir.
Koşup nefes nefese kalınca, makalenin girizgahını yapmak da ancak üçüncü paragrafa düştü. İranlı yönetmen Majid Majidi'nin "Cennetin Çocukları" olarak Türkçe'ye cevrilen “Bacheha-Ye Aseman” adlı dokunaklı filminde kıt kanaat geçinen yoksul bir ailenin çocukları olan Ali ve Zehra isimli iki ufak kardeşin bir sır serüveni haline gelen hikâyesinin içine daldı kadının gözleri.
Kız kardeşinin pabuçlarını tamirciden getirirken kendi ihmali nedeni ile kaybetmesinin akabinde gerek babasının kızacağı korkusundan gerek ise yoksulluğundan dolayı babayı bir çift ayakkabıyı almak gibi müşkül vaziyette bırakmamak için durumu aileden saklayıp, halı üzerinde seslerini çıkarmada deftere yazmak sureti ile almış oldukları karar neticesinde kendi ayakkabısını kız kardeşi Zehra ile müşterek kullanan Ali 'nin göz bebeklerinde idi filmdeki hikâye.
Okula giden iki kardeş
ayakkabılarını değişerek giymek mecburiyetinde kalınca, sabahları Zehra okula
giderken giyiyordu, öğleden sonra ise Ali. Bu böyle sürüp gidiyordu.
Zehra, dersten erken çıkmakta idi ve Ali ile sokak aralarında ayakkabılarını
değiştiriyorlardı. Ali koşarak gitmesine rağmen her seferinde derse geç
kalması yüzünden öğretmeninden azar işitiyordu.
Ayakkabıyı deterjan ile yıkarken deterjan köpüklerinin saydam balonunda
izliyordu kadın masumiyetlerini. Günlerden bir gün Ali üçüncülük ödülü spor
ayakkabı olan yarışmaya girmeye karar veriyordu ve gayesi üçüncü olup
kazandığı ödülü Zehra'ya vermekti. Ayarlamaya çalışsa dahi birinci olduğundan
dolayı ayakkabıyı alamadığı için çok kederli idi gözlerindeki nur.
Filmi izleyen kadın ağlıyordu. Kalktı yerinden dolaştı biraz sonra gazeteleri okuyup, arama motorlarının sayfalarını çevirince düşüncelerin ayağı botlarla terliyor, botlar sıkıyor, dar ayakkabılar içinde dar düşünceler sıkılıyor dedi ve her an yazmaya hazır olan elindeki kalemi başparmağı ile işaret parmağı arasında döndürürken serbest düşüncelere daldı.
Küresel anlamda
bakıldığında Kıta Avrupası’nda çoğu ülke “tek tip” okul giyiminden serbest
kıyafete geçmiş olsa ve geçmişinde faşizm idaresi altında olduğu gerekçesi ile
özellikle İtalya ve Almanya bundan uzak dursa dahi ki Almanya bir süredir
konuyu yeniden gündeme getirip okullarda üniformayı hayata geçirme konusunda
çalışmalar yapmaktaydı, bugün ABD'nin eyaletlerinin pek çoğunda,
İngiltere, Japonya, Singapur, Avustralya , Brezilya , Arjantin gibi çeşitli
gelişmiş ülkelerde bu ülkelerin bir kısmınında asırlarca süredir üniforma
giyilmekteydi.
Bu anlamda değerlendirildiğinde tek tip kıyafet uygulamasının sadece ülke
gelişmişliği ya da az gelişmişlik ile bağlantılandırılması eksik bir
saptamaydı. Kimi memleketlerde yapılan çalışmalar tek tip uygulamasının,
resmiyet -disiplin getirmesi ve özentiden doğan davranış bozukluklarının önüne
geçmek sureti ile çete örgütlemesi veyahut öğrencilerin işlemesi muhtemel her
tür suç oranında, düşüş kaydedilmesi anlamında nerede ise yüzde yüze yakın
olumlu sonuçlar alındığını iddia etmekteydilerse de dar gelirli aile, maddiyat,
maddi dengesizlikleri eşitlemek, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve benzeri
eksende bakıldığında "tek tip kıyafet "eşitliktir gibi bir önermeden
yola çıkmak elbette ki tek boyutlu bir bakıştı.
Zira bugün herhangi bir sınıfa girdiğinizde sınıf farklılıkları ayakkabı,
eşofman ,hırka, mont, çanta, kalemlik vb pek çok eşyada izlenebiliyordu.
Bunların abartılı olanları akıl ve vicdan dışı zihinlerle giyinip kuşanıp bu
zihniyeti bir gösteriş unsuru haline getiren ebeveynlerin statü
sembollerindeki yankılanmadır ve üniforması olsun olmasın söz konusu obje
her ne ise ona sahip olmayan çocuğun gözüne ve gönlüne değebilmesi de mümkündü.
Hele bir de kolejlerin
web sitelerine girip araştırma yapıldığında Milli Eğitim Bakanlığının resmi
kıyafet zorunluluğu kapsamında olan ve kurumsal kolejimizin logosunu taşıyan
anti bakteriyel ve nanoteknoloji ile imal edilmiş, laboratuar test standartlarına
uygun kıyafetlerimiz şeklinde yazıları görünce üniformanın kamusal alanda
yoksulluğun dışlayıcı etkisi açısından farkı şekillerde
değerlendirilebileceğini görmek mümkündü.
Çocuk açısından yoksulluk yüzüne vurulduğunda menfi sonuçları bakımından çok
farklar olmamasına rağmen ebeveynin farkındalığı ve vereceği terbiye açısından
her şeyden evvel “mutlak yoksulluk” ile “göreceli yoksulluk” birbirlerinden
farklı kavramlar olduğu hatırlanmalıydı. Yine unutulmamalıydı ki göreceli
yoksulluğun sınırı da yoktur tıpkı insanın gereksinim bulutunun ve tüketmek
isteyebileceği şeylerin sınırı olmadığı gibi.
Dışlanmaya dayalı nedenlerden dolayı zorunlu da olsa eğitimini yarıda bırakan çocuklar aralarında konuşurlarken şöyle mi derler acaba.Dolmuşlar mı önce tedavülden kalkacak yoksa şu dolmuşların içindeki küçük tabelalar mı. "Sadece Üniformalı Ögrenciler için 1 TL" . yazısı geldi gözlerinin önüne.
2013-2014 dönemi
Ocak ayı mı başlıyor diyen cahilce bir soru ve de her tür cahiliye anlayış için
eğitim şart. 4+4+4 sisteminden sonra okul yönetimleri ile velileri yine
karşı karşıya getirecek bir uygulama olan Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilk ve
orta öğretimdeki öğrenciler için "tek tip kıyafet" giyme
zorunluluğunu ortadan kaldırması ve kılık kıyafet serbestliği konuşulmakta şu
günlerde.
Marka rekabetlerinin çocuk psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisi
anlamında tek tip üniformaya karşı olmayan biri olarak, tek tipleştirme”
nin her modeline şimdiye kadar "evet" diyen, Dünya'daki bütün uzak
ülkelerde yaşanan kıtlıklara marjinallik görüntüsünde acırken ve
fakirleştirildiklerini görmezden gelip o kıtlıkları yaratan düzene tavizkâr ve
alkış tutan anlayışın, deveyi bir yandan hamudu ile yutarken sözde sınıf
ayrımına karşı görünüp, tefekkürden ırak bir tutumla değerler bütününü ve
pedagojiyi göz ardı ederek bu uygulamaya sadece siyasi iktidarı ve
muhafazakar kanadı hedef almak sureti ile mes'eleye safi sarık,
takke, türban cüppe kapısıdır tarzı zokayı yutmuş gibi kısır ve özden
uzaklaşır, riyakar bir anlayışın refleksi ile karşı çıkmasına; diğer
tarafta da özgürlükler ve sivillik sembolü olarak gösterilen vaziyetin,
çarığı ters giydirip adeta bir kıyafet reformuymuşçasına telakki
edilmesine, şaşırmadan fakat hayretle bakıyorum diye yazdı kadın ve
düşünmeye devam etti.
Militarizm başımızda bâki kalsın Jakobenlikte iyidir ama özgürlükler de olsun diyerek tabiatı bozulmuş çölde serap görenler kervanında, hala darbelerde ve darbelerin hâkim olduğu düzende nefes almaya çalışan zihinler, tüketim oburluğunda topuklu ayakkabılar ve sıkan botlar içinde beyne kan gitmemesinden mütevellit belli ki çok darbe almışlar ki beyinlerine, özü kaçırıp yeni darb-ı mesel arayışları içindeler.
Yetişkinler olarak
unutmayalım ki varlıkta ve yoklukta, varımız yoğumuz biricik masum
güzel çocuklar büyüyüp belli bir yaşa gelip akılları erene kadar riyasız fakat
birbirlerine karşı acımasızdır .Birbirlerini ısırıp , saçlarını çekebilirler
kimi zaman. Gözlük takan arkadaşlarına kolayca "dört göz" , kilolu
olanlara "şişko "diyerek ya da "Her gün aynı şeyi giyiyor"
diyerek onu dışlayabilir, kedilerin kuyruklarını da çekebilirler.
Bu çocuklarımızı kötü, zalim ya da cani yapmaz. Onlar çocukturlar.
Gel gelelim sürekli kirli giyinip ,sakil soyunan, aklı cıbıl cıbıl
bırakan, üstü başı dökülen,kronik sorunlarını kendi çoğaltan pejmürde pragmatik
sistemde obur dünyalıların biçtiği yırtık dekolte çul içinde gider gelir
yoklukları tecrübe etmiş olan çocukluk. O çocukluk nörobiyolojik ve
psikolojik açıdan sistemden kaynaklanan yaralarını almıştır bir kere.
Sonrasında fiziksel, ruhsal, zihinsel, sosyal gelişim açısından güçsüzlük ve
çaresizlik hissinin yarattığı olası kalıcı sorunlar, hayata -insanlara karşı
temel güven eksikliği sayesinde, içe kapanmak ,sinmek,yıkıcı olmak, isyankar
olmak ya da vaktinden önce büyümek sanki her an yazgısıdır çocuğun.
Sinematografik açıdan Ol Tebdili kıyafet geziyordu kadın sözcüklerde. Hülâsa, dost başa düşman ayağa bakarmış, meşakkatlı hikâyelerin kıyıda kenarda kalmış pabucunu şimdi dama attık. Bir çift ayakkabıdan bir çift gözyaşına baktık. Düşüncede mürekkebe aktık .
Köşeye yazılmış köşe
yazılarını bırakıp, masaya oturdu. Elinde 29 sayfası kalmış bir obje vardı onu
masaya koydu. Saatli Maarif takviminin bugün ne pişirelim köşesi yanına
eklenen "Bugün Çocuğuma ne giydirsem" köşesine göz attı kadın .
Şöyle diyordu başlığın altındaki yazı " Çocuğunuza ne giydirirseniz
giydirin, rızkınızın kısıtlı imkânlarını üzerine giydirdiğinizde, gıptanın
müptelâsı olup; dikkat dağınıklığı, avare zihin,ödev yapmama gibi
geçici değil çocuğun kişilik ve karakter gelişimi yanı sıra
özellikle de his dünyasında kalıcı olması muhtemel derin olumsuz izlerden
dolayı mahrumiyette ıssız kalmaları riskini sade ünforma ile kısıtlı kalmayacak
şekilde bir zihniyette olabildiğince azaltın ve en" yakından en uzağa 1
Milyardan fazla çocuğun ileri derecede yoksulluğa maruz kalmış olduğu
Dünya'mızdaki yoksulluğun temel nedenleri ,Yeni Dünya Düzeni ve onun
politikaları üzerine biraz da kafa yorun yazıyordu.
Bir çift ayakkabıya okyanuslarca gözyaşı dedi. Kalemi o kadar çok çevirmişti ki parmakları arasında elleri mürekkep olmuştu. Her okula giden 29 harf ile mürekkep yalamış mı oluyor acaba dedi ve kalktı masadan.
H.Çiğdem Yorgancıoğlu
2Aralık 2012
1755 kez görüntülendi.
Comments