Latest

CENNETİN ÇOCUKLARI-CHILDREN OF HEAVEN

Articles/makaleler

  /   884   /   24 December 2017, Sunday

 Print
CENNETİN ÇOCUKLARI-CHILDREN OF HEAVEN --Marka rekabetlerinin çocuk psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisi anlamında tek tip üniformaya karşı olmayan biri olarak, tek tipleştirme” nin her modeline şimdiye kadar evet diyen, Dünya'daki bütün uzak ülkelerde yaşanan kıtlıklara marjinallik görüntüsünde acırken ve fakirleştirildiklerini görmezden gelip o kıtlıkları yaratan düzene tavizkâr ve alkış tutan anlayışın, deveyi bir yandan hamudu ile yutarken sözde sınıf ayrımına karşı görünüp, tefekkürden ırak bir tutumla değerler bütününü ve pedagojiyi göz ardı ederek bu uygulamaya sadece siyasi iktidarı ve muhafazakar kanadı hedef almak sureti ile mes'eleye safi sarık, takke, türban cüppe kapısıdır tarzı zokayı yutmuş gibi kısır ve özden uzaklaşır, riyakar bir anlayışın refleksi ile karşı çıkmasına; diğer tarafta da özgürlükler ve sivillik sembolü olarak gösterilen vaziyetin, çarığı ters giydirip adeta bir kıyafet reformuymuşçasına telakki edilmesine, şaşırmadan fakat hayretle bakıyorum diye yazdı kadın ve düşünmeye devam etti.

  

CENNETİN ÇOCUKLARI

Tarih: 02.12.2012

Rap rap rap rap ...  Koş Ali Koş Koş.Zehra için koş , kendin için koş . Masumiyet, elem keder kader .. koş çocuk   şikâyetin yarışta 1inci. gelmek olacak koş yakala "A Little Secret Their Biggest Adventure!"  "Küçük Bir Sır ,onların en büyük serüveni". koş. Koş. Koştukça her nefes alışında farklı bir ses veriyor dünya çocukları.

Huh huh huh  Filhos do Paraíso-Cennetin çocukları huh huh  Los niños del paraíso  - Cennetin çocukları huh Les enfants du ciel - Cennetin çocukları diyafram giderek daha da açılıyor. İskarpinler için koş . Bu filmde aksiyon ve atraksiyon yok koş. Hani üniformalarını giyip koşarken yaylalar türküsünü söyleyen  askerler gibi. Nefesini iyi kullan koşmaya devam et.

Bir gün okullar arası koşu müsabakası yapılacağını, üçüncülük ödülünün bir spor ayakkabısı olduğunu öğrenen Ali, sırf ayakkabıyı kazanabilmek için koşu müsabakasına iştirak eder. Koşar, koşar lakin sadece üçüncü olursa ayakkabıları alabilecektir.

Koşup nefes nefese kalınca, makalenin  girizgahını yapmak da ancak üçüncü paragrafa düştü. İranlı yönetmen Majid Majidi'nin  "Cennetin Çocukları" olarak Türkçe'ye cevrilen  “Bacheha-Ye Aseman”  adlı dokunaklı filminde kıt kanaat geçinen yoksul bir ailenin çocukları olan Ali ve Zehra isimli iki ufak kardeşin bir sır serüveni haline gelen hikâyesinin içine daldı kadının gözleri.

Kız kardeşinin pabuçlarını tamirciden getirirken kendi ihmali nedeni ile kaybetmesinin akabinde gerek babasının kızacağı korkusundan gerek ise yoksulluğundan dolayı  babayı bir çift ayakkabıyı  almak gibi müşkül vaziyette bırakmamak için  durumu aileden saklayıp, halı üzerinde seslerini çıkarmada  deftere yazmak sureti ile almış oldukları karar neticesinde kendi ayakkabısını kız kardeşi Zehra  ile  müşterek  kullanan Ali 'nin  göz bebeklerinde idi filmdeki hikâye.

Okula giden iki kardeş ayakkabılarını değişerek giymek mecburiyetinde kalınca, sabahları Zehra okula giderken giyiyordu,  öğleden sonra ise Ali. Bu böyle sürüp gidiyordu. Zehra, dersten erken çıkmakta idi ve Ali ile  sokak aralarında ayakkabılarını değiştiriyorlardı. Ali koşarak gitmesine rağmen her seferinde  derse geç kalması yüzünden öğretmeninden  azar işitiyordu.

Ayakkabıyı deterjan ile yıkarken deterjan köpüklerinin saydam balonunda izliyordu kadın masumiyetlerini. Günlerden bir gün Ali üçüncülük ödülü spor ayakkabı olan yarışmaya girmeye karar veriyordu ve  gayesi üçüncü olup kazandığı ödülü Zehra'ya vermekti. Ayarlamaya çalışsa dahi birinci olduğundan dolayı ayakkabıyı alamadığı için çok kederli idi gözlerindeki nur.

Filmi izleyen kadın ağlıyordu. Kalktı yerinden dolaştı biraz sonra gazeteleri okuyup, arama motorlarının sayfalarını çevirince düşüncelerin ayağı botlarla terliyor, botlar sıkıyor, dar ayakkabılar içinde dar düşünceler sıkılıyor dedi ve her an yazmaya hazır olan elindeki kalemi başparmağı ile işaret parmağı arasında döndürürken serbest düşüncelere daldı.

Küresel anlamda bakıldığında Kıta Avrupası’nda çoğu ülke “tek tip” okul giyiminden serbest kıyafete geçmiş olsa ve geçmişinde faşizm idaresi altında olduğu gerekçesi ile özellikle İtalya ve Almanya bundan uzak dursa dahi ki Almanya bir süredir konuyu yeniden gündeme getirip okullarda üniformayı hayata geçirme konusunda çalışmalar yapmaktaydı, bugün ABD'nin  eyaletlerinin pek çoğunda, İngiltere, Japonya, Singapur, Avustralya , Brezilya , Arjantin gibi çeşitli gelişmiş ülkelerde bu ülkelerin bir kısmınında asırlarca süredir  üniforma giyilmekteydi.

Bu anlamda değerlendirildiğinde tek tip kıyafet uygulamasının sadece ülke gelişmişliği ya da az gelişmişlik ile bağlantılandırılması eksik bir saptamaydı. Kimi memleketlerde yapılan çalışmalar tek tip uygulamasının, resmiyet -disiplin getirmesi ve özentiden doğan davranış bozukluklarının önüne geçmek sureti ile çete örgütlemesi veyahut öğrencilerin işlemesi muhtemel her tür suç oranında, düşüş kaydedilmesi anlamında nerede ise yüzde yüze yakın olumlu sonuçlar alındığını iddia etmekteydilerse de dar gelirli aile, maddiyat, maddi dengesizlikleri eşitlemek, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve benzeri eksende bakıldığında "tek tip kıyafet "eşitliktir gibi bir önermeden yola çıkmak elbette ki tek boyutlu bir bakıştı.

Zira  bugün herhangi bir sınıfa girdiğinizde sınıf farklılıkları ayakkabı, eşofman ,hırka, mont, çanta, kalemlik vb pek çok eşyada izlenebiliyordu. Bunların abartılı olanları akıl ve vicdan dışı zihinlerle giyinip kuşanıp bu zihniyeti bir gösteriş unsuru haline  getiren ebeveynlerin statü sembollerindeki  yankılanmadır ve üniforması olsun olmasın söz konusu obje her ne ise ona sahip olmayan çocuğun gözüne ve gönlüne değebilmesi de mümkündü.

Hele bir de kolejlerin web sitelerine girip araştırma yapıldığında Milli Eğitim Bakanlığının resmi kıyafet zorunluluğu kapsamında olan ve kurumsal kolejimizin logosunu taşıyan anti bakteriyel ve nanoteknoloji ile imal edilmiş, laboratuar test standartlarına uygun kıyafetlerimiz şeklinde yazıları görünce üniformanın kamusal alanda yoksulluğun dışlayıcı etkisi açısından farkı şekillerde değerlendirilebileceğini görmek mümkündü.

Çocuk açısından yoksulluk yüzüne vurulduğunda menfi sonuçları bakımından çok farklar olmamasına rağmen ebeveynin farkındalığı ve vereceği terbiye açısından her şeyden evvel “mutlak yoksulluk” ile “göreceli yoksulluk” birbirlerinden farklı kavramlar olduğu hatırlanmalıydı. Yine unutulmamalıydı ki göreceli yoksulluğun sınırı da yoktur tıpkı insanın gereksinim bulutunun ve tüketmek isteyebileceği şeylerin sınırı olmadığı gibi.

Dışlanmaya dayalı nedenlerden dolayı zorunlu da olsa eğitimini yarıda bırakan çocuklar aralarında konuşurlarken şöyle mi derler acaba.Dolmuşlar mı önce tedavülden kalkacak yoksa şu  dolmuşların içindeki küçük tabelalar mı. "Sadece Üniformalı Ögrenciler  için 1 TL" . yazısı  geldi gözlerinin önüne.


2013-2014  dönemi Ocak ayı mı başlıyor diyen cahilce bir soru ve de her tür cahiliye anlayış için eğitim şart.  4+4+4 sisteminden sonra okul yönetimleri ile velileri yine karşı karşıya getirecek bir uygulama olan Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilk ve orta öğretimdeki öğrenciler için "tek tip kıyafet" giyme zorunluluğunu ortadan kaldırması ve kılık kıyafet serbestliği konuşulmakta şu günlerde.

Marka rekabetlerinin çocuk psikolojisi üzerindeki olumsuz  etkisi anlamında  tek tip üniformaya karşı olmayan biri olarak, tek tipleştirme” nin her modeline şimdiye kadar "evet" diyen, Dünya'daki bütün uzak ülkelerde yaşanan kıtlıklara marjinallik görüntüsünde acırken ve fakirleştirildiklerini görmezden gelip o kıtlıkları yaratan düzene tavizkâr ve alkış tutan anlayışın, deveyi bir yandan hamudu ile yutarken sözde sınıf ayrımına karşı görünüp, tefekkürden ırak bir tutumla değerler bütününü ve pedagojiyi  göz ardı ederek bu uygulamaya sadece siyasi iktidarı ve  muhafazakar kanadı hedef almak sureti ile mes'eleye safi  sarık, takke, türban cüppe kapısıdır tarzı zokayı yutmuş gibi kısır ve özden uzaklaşır, riyakar bir anlayışın refleksi  ile karşı çıkmasına; diğer tarafta da  özgürlükler ve sivillik sembolü olarak gösterilen vaziyetin, çarığı ters giydirip adeta bir kıyafet reformuymuşçasına   telakki edilmesine, şaşırmadan fakat hayretle bakıyorum diye yazdı  kadın ve düşünmeye devam etti.

Militarizm başımızda bâki kalsın Jakobenlikte iyidir ama özgürlükler de olsun diyerek tabiatı bozulmuş çölde serap görenler kervanında, hala darbelerde  ve darbelerin  hâkim olduğu düzende nefes almaya çalışan zihinler, tüketim oburluğunda topuklu ayakkabılar ve sıkan botlar içinde beyne kan gitmemesinden mütevellit belli ki çok darbe almışlar ki beyinlerine, özü kaçırıp yeni darb-ı mesel arayışları içindeler.

Yetişkinler olarak unutmayalım ki  varlıkta ve yoklukta,  varımız yoğumuz biricik masum güzel çocuklar büyüyüp belli bir yaşa gelip akılları erene kadar riyasız fakat birbirlerine karşı acımasızdır .Birbirlerini ısırıp , saçlarını çekebilirler kimi zaman. Gözlük takan arkadaşlarına kolayca "dört göz" , kilolu olanlara "şişko "diyerek ya da "Her gün aynı şeyi giyiyor" diyerek  onu  dışlayabilir, kedilerin kuyruklarını da çekebilirler. Bu çocuklarımızı kötü,  zalim ya da cani yapmaz. Onlar çocukturlar.  

Gel gelelim sürekli kirli  giyinip ,sakil soyunan, aklı cıbıl cıbıl bırakan, üstü başı dökülen,kronik sorunlarını kendi çoğaltan pejmürde pragmatik sistemde obur dünyalıların biçtiği yırtık dekolte çul  içinde gider gelir yoklukları tecrübe etmiş olan çocukluk. O  çocukluk nörobiyolojik ve psikolojik açıdan sistemden kaynaklanan yaralarını almıştır bir kere.

Sonrasında fiziksel, ruhsal, zihinsel, sosyal gelişim açısından güçsüzlük ve çaresizlik hissinin yarattığı olası kalıcı sorunlar, hayata -insanlara karşı temel güven eksikliği sayesinde, içe kapanmak ,sinmek,yıkıcı olmak, isyankar olmak ya da vaktinden önce büyümek sanki her an yazgısıdır çocuğun.

Sinematografik açıdan Ol Tebdili kıyafet geziyordu kadın sözcüklerde. Hülâsa, dost başa düşman ayağa bakarmış, meşakkatlı hikâyelerin kıyıda kenarda kalmış pabucunu şimdi dama attık. Bir çift ayakkabıdan bir çift gözyaşına baktık.  Düşüncede mürekkebe aktık .

Köşeye yazılmış köşe yazılarını bırakıp, masaya oturdu. Elinde 29 sayfası kalmış bir obje vardı onu masaya koydu.  Saatli Maarif takviminin bugün ne pişirelim köşesi yanına eklenen "Bugün Çocuğuma ne giydirsem" köşesine göz attı kadın .

Şöyle diyordu başlığın altındaki yazı " Çocuğunuza ne giydirirseniz giydirin, rızkınızın kısıtlı imkânlarını üzerine giydirdiğinizde, gıptanın müptelâsı olup;  dikkat dağınıklığı, avare zihin,ödev yapmama  gibi geçici değil  çocuğun  kişilik ve karakter gelişimi  yanı sıra özellikle de his dünyasında kalıcı olması muhtemel  derin olumsuz izlerden dolayı mahrumiyette ıssız kalmaları riskini sade ünforma ile kısıtlı kalmayacak şekilde bir zihniyette olabildiğince azaltın ve en" yakından en uzağa 1 Milyardan fazla çocuğun ileri derecede yoksulluğa maruz kalmış olduğu  Dünya'mızdaki yoksulluğun temel nedenleri ,Yeni Dünya Düzeni ve onun politikaları  üzerine biraz da kafa yorun yazıyordu.

Bir çift ayakkabıya okyanuslarca gözyaşı dedi. Kalemi o kadar çok çevirmişti ki parmakları arasında elleri mürekkep olmuştu. Her okula giden 29 harf ile mürekkep yalamış mı oluyor acaba dedi ve kalktı masadan.

 

H.Çiğdem Yorgancıoğlu

2Aralık 2012


1755 kez görüntülendi.

  

Comments