YAKIN DÖNEM JAPONYA ENERJİ GÖRÜNÜMÜNDEN KESİTLER
H. Çiğdem Yorgancıoğlu
Tokyo –Japonya Nisan 2018
Bu makale dünya turu gezilerim kapsamında geçtiğimiz hafta kozmopolit başkenti Tokyo’ya yeniden ziyaret gerçekleştirdiğim 100 yaşın üzerinde yaklaşık 68 bin insanın yaşadığı, Doğu Asya’nın Pasifik Okyanusundaki enerjik aynı zamanda geri dönüşüm ve çöp miktarının azaltılması konularında büyük ilerleme kaydetmiş, sokaklarında çöp tenekesi bulunmayan ve çöplerini eve götürerek ayrıştıırmayı kültürünün bir parçası haline getirmiş ,plastik atıklarının yaklaşık yüzde 77'sini dönüştürmeyi başarmış ülkesi Japonya’nın, yakın zaman enerji alanındaki gelişme ve görünümünü mercek altına almayı amaçlamaktadır.
Sera gazlarının azaltılmasını merkeze alan Kyoto Protokolünün adımlarının 1997’de Japonya’nın Kyoto şehrinde toplanan ve küresel ısınmayı önlemeyi amaçlayan konferansı da hatırlayacak olursak küresel a ısınma ve kirlilikle mücadele girişimlerinin önemli bileşeni olan temiz enerjiyi etkin biçimde kullanan Büyük Okyanus’un ada(lar) ülkesi Japonya’nın çevre meselelerinin ne kadar içinde olduğunu hatta bu konuda sürekl, yeni teknolojiler üretip geliştirdiğini bir kez daha anımsayabiliriz. Bu bağlamda bu sene (2018) Mart ayı başında ülkenin şebeke bağlantısı olmayan ve enerji ihtiyacının tamamını güneş enerjisinden karşılayan ilk ofis binasının açılışı gerçekleştirilmesi örneği sadece bir örnektir. Bir başka makalede dikkat çekeceğimiz çevre hususundan ziyade enerji konusunu masaya yatırmayı amaçladığımızdan, öncelikle daha evvel Enerji Gazetesinde Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları ve bölüşümüne dair ortaya çıkan bölgesel ve global sorunlar özelindeki makalelerimi hatırlatarak Japonya’nın da mezkur gelişmelerden pek de uzak kalmadığını ve bölgeye uzaklardan gelerek yetiştiğini belirtmek yerinde olacaktır . Geçtiğimiz sene (2017) Japonya’dan Güney Kıbrıs’a çıkan sismografi gemisinin yola çıkması bu anlamda kayda değer bir gelişmeydi .
2017 yılı sounda Japonya’nın bitkiye dönüşen gazetesi The Mainichi Shimbunsha’nın , okunduktan sonra toprağa gömülünce, içine yerleştirilen tohumlar sayesinde ağaç, çiçek ya da sebze elde edilmesi de bir haylisükse yaratmıştı. Küresel iklimin değişmesiyle birlikte pek çok alanda çevrecilerin mücadelesinin bir parçasıydı esasen ekilebilir kağıt, Japonya’nın toprağa gömülünce filizlenen bitkiye dönüşen gazetesi 'The Mainichi Shimbunsha'
Kullanım süresi bittikten sonra bu gazeteleri atılmıyor, toprağa gömerek içine monte edilen tohumlar sayesinde ağaç, çiçek ya da sebze eldesi mümkün olduğu gibi mürekkebinin de sebze kaynaklı olması onlar için gübre görevi görmesini sağlamakta. Kaynaklar Japonya’da oldukça etkili sonuç yaratan bu girişimle birlikte, günde 4 milyondan fazla satarak 700 bin dolardan fazla kar elde edildiğini duyurmaktaydılar.
Japonya’dan, “Ramform Hyperion” isimli yeni inşa edilmiş sismografi gemisinin, Güney Kıbrıs hesabına araştırmalar yapmak için, Rumların tek yanlı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesine (MEB) geleceği haber verilmiş, Singapur’da testten geçen geminin amacının, MEB’deki sekiz parseli içine alan bölgeyi, son teknoloji ürünü olan üç boyutlu sismografi ile taramak olduğu belirtilip, geminin Norveçli PGS şirketine ait olduğunu kaydetmişti. O dönemlerde Ramform Hyperion’un,[i] modern üç boyutlu sismografiyle, 7 bin kilometrekarelik bir alanı tarayacağını belirten bir kaynak, üç boyutlu sismografi yapılacak olan bölgelerin esas olarak İtalyan ENI şirketinin sahip olduğu 2, 3, 8 ve 9 numaralı parselleri kapsadığını belirtmişti. GKRY’nin (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) tek taraflı ilan ettiği MEB’i çevresindeki bölgelerde şu an dört platformun sondaj yapmakta olduğunu da anımsatan kaynak, üç platformun Mısır hesabına (ikisi Zohr yatağında), bir tanesinin de İsrail hesabına “Leviathan” parselinde sondaj yapmakta olduğunu belirtmişti. Buna paralel olarak, Rum Yönetimi’nin NAVTEX yayımlayarak MEB içerisindeki bir bölgeyi bağladığı da kaydedilen, “Global Sentinel” isimli özel bir Amerikan gemisinin, İngiliz Üsleri hesabına deniz altına elektronik iletişim amaçlı kablolar döşemekte olduğunu haber vermişti
Japonya’da Enerji görünümüne Nisan 2017 itibarıyla baktığımızda Küresel piyasada geçen yıl en fazla sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithal eden ülke 83,3 milyon tonla Japonya olduğunu görmekteyiz. Dünya Gaz Birliğinin “Dünya LNG Raporu’ndan” yapılan derlemeye göre, küresel LNG ticareti geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 5 oranında artarak 258 milyon tona ulaşmış aynı rapora göre, 2016 senesinde ulaşılan bu miktarla LNG ticaretinde dünya rekoru kırılmıştı.Küresel piyasada 2016’da en çok LNG talebi ise Asya ülkelerinde gelmiş,Dünya LNG ithalatında 83,3 milyon tonla (yüzde 32) Japonya ilk sırada yer almıştı. Japonya’yı 33,7 milyon tonla (yüzde 13) Güney Kore ve 26,8 milyon tonla (yüzde 10) Çin izlemişti. Yine aynı rapora göre Türkiye 5,6 milyon tonla dünyada en fazla LNG ithal eden 9. Ülkesi olmuştu. 2016 senesinde dünyada en fazla LNG ihraç eden ülke ise 77,2 milyon tonla Katar oldu. Katar’ı, 44,3 milyon tonla Avustralya ve 25,9 milyon tonla Malezya takip etti. Türkiye’nin en fazla LNG temin ettiği ülkelerden Nijerya dördüncü, Cezayir ise altıncı sırada yer almıştı.
Bir başka görünüm nükleer enerjiye dair idi. 2017 verilerine göre dünyada 2016 yılında bir önceki yıla göre, nükleer enerjiden elektrik tüketimini en fazla artıran ülke, yüzde 290 ile Japonya olmuştu. 2030 yılına kadar ülkenin enerji bileşiminde nükleerin payının yüzde 20 ila 22 arasında olmasını hedefleyen Japonya’da 2016’da nükleer enerjiden sağlanan elektriğin tüketim miktarı 4 milyon ton petrol eşdeğeri olarak hesaplanmıştı.
2017 yılı Mart ayında Japonya'nın Fukuşima nükleer felaketini yaşadığı dönemde ülkenin başbakanı olan Naoto Kan, nükleer enerjinin Japonya'da ve dünyada geleceğinin olmadığını söylemiş, fosil ve nükleer enerji kaynaklarının yerini alacak, tarım ile güneşten enerji üretimini birleştiren projeler hakkında konuşmaktaydı. New York'taki Cornell Üniversitesi'nde yaptığı konuşmasında Kan, "Japon siyasetçiler deprem ve tsunami afetlerine tepki verme konusunda fazlasıyla deneyimli; ancak hiç kimse bu tür bir felakette ne yapılacağını bilmiyordu," şeklinde konuşmuş, nükleer felaketlerin etkilerine vurgu yapmıştı. Tokyo Teknoloji Enstitüsü'nde Uygulamalı Fizik dalında lisans öğrenimi almış olan eski başbakan Naoto Kan, felaketin yol açtığı neticeleri o dönem henüz kimsenin aydınlatamadığının da altını çizmişti. Soğutma sistemlerinin devre dışı kalması durumunda reaktörde erime yaşanacağını bildiğini ifade eden Kan, santralden sorumlu olan Tokyo Elektrik Enerjisi Kurumu'nun, durumun ciddiyetini hemen kavrayamadığını ve ardından bizzat kendisinin santrali ziyaret ettiğini de belirtmişti. Japonya'da 50 milyon kişinin radyasyon nedeniyle tahliye edilip göç etmek zorunda kalacağı "en kötü durum senaryosunu" başarıyla atlattıklarını ifade eden Naoto Kan, Japonya'da hali hazırda iktidarda olan Liberal Demokrat Parti'nin nükleer yatırımlarına devam etmesini de eleştirerek, nükleer enerjinin Japonya'da geleceğinin olmadığını belirtmişti. .
“BP 2017 Dünya Enerji İstatistik Görünümü Raporu”ndan derlenen bilgilere istinaden , 2016’da dünyadaki toplam elektrik tüketiminin yüzde 4,4’ü nükleer enerjiden karşılandı. Dünya genelinde nükleer enerji santrallerinden üretilen elektrik miktarı bir önceki yıla göre yüzde 1,3 arttı ve 592 milyon 100 bin ton petrol eş değerine ulaştı. Fukuşima nükleer santralinde gerçekleşen kazadan sonra nükleer enerjiden elektrik üretimini kademeli olarak azaltan ve 2014 yılında tamamen durduran Japonya, 2015’te nükleer enerji santrallerini yeniden devreye almıştı.Nükleerden elde edilen elektriğin tüketimini 2016’da bir önceki seneye göre en çok artıran ülke de Japonya oldu. Ülkede nükleer enerjiden karşılanan elektrik yüzde 290 artışla 4 milyon ton petrol eş değerine yükseldi. Japonya’yı, yüzde 75,3’lük artışla İran ve yüzde 66,3 artışla Belçika takip etti. Geçen yıl Güney Afrika, nükleer enerjiden elektrik kullanımını yüzde 29,7 artırırken, yüzde 24,5’lik artışla Çin beşinci sırada yer almıştı. Aynı Rapora göre, 2016’da nükleer enerjiden elektrik kullanımını en çok azaltan ülke ise yüzde 13,4 ile Tayvan oldu. Bu ülkede nükleerden sağlanan elektriğin tüketim miktarı 7 milyon 200 bin ton petrol eş değerine geriledi. Nükleer enerjiden üretilen elektriğin tüketiminin azaldığı diğer ülkeler ise yüzde 10,4 ile Çekya, yüzde 9 ile Meksika, yüzde 8,7 ile İsviçre ve yüzde 8,1 ile Fransa oldu.Dünyada 2016’da en fazla nükleer enerjiden elektrik tüketimi ise 191 milyon 800 bin ton petrol eş değeri ile ABD’de gerçekleşti. ABD, dünyada nükleer enerjiden sağlanan elektriğin yüzde 32,4’ünü tek başına tüketti. ABD’yi, yüzde 15,4 ile Fransa, yüzde 8,1 ile Çin takip etti. Dünyada nükleer enerjiden elektrik tüketiminin en fazla gerçekleştiği dördüncü ülke, yüzde 7,5 ile Rusya oldu, Rusya’yı yüzde 6,2 ile Güney Kore izlemekteydi..
Mumamoto-Energy bu yıl (2018) 20 Şubat tarihinde yaptığı açıklamada, güneş panellerinden elde ettiği fazla enerjiyi kripto para madenciliğinde kullanmayı hedeflediğini ve 2017 yılında OZ Madencilik adlı bir kripto para madenciliği şirketi kurduğunu duyurmuştu
Içinde bulunduğumuz 2018 yılıın Mart ayı başında Japonya’da ülkenin şebeke bağlantısı olmayan ve enerji ihtiyacının tamamını güneş enerjisinden karşılayan ilk ofis binasının açılışı gerçekleştirildi. Japonya'nın elektrik şebeke bağlantısı bulunmayan, enerji ihtiyacını tamamıyla güneş enerjisiyle karşılayacak olan ilk ofis binası Saga şehrinde açıldı. Daiwa House Industry Company, Çatısında lityum iyon bataryalı 320 güneş paneli bulunmakta olan, 900 milyon yene malolan ve bir kısım maliyeti Japon hükümeti tarafından karşılanan iki katlı 2.400 metrekarelik Saga şube binasını, yıllık enerji ihtiyacının tamamını kendi üreteceği ve enerji verimli çözümler nedeniyle yeşil binalarda son dönemde oldukça popüler olan Net Zero Energy Building (NZEB) olarak tanımlıyor. Şirket aynı zamanda binayı diğer şirketler için kuracağı çevre dostu binalar için bir model olarak da değerlendirmekte. Binadaki ısıtma, aydınlatma ve su sistemlerindeki enerji verimli çözümler aynı büyüklükteki bir tesisle karşılaştırıldığında yılda yaklaşık 6 milyon yenlik enerji tasarrufu sağlamakta.
Yakın dönem gelişmelerin bir başkası 2018 yılı Mart ayında Japonya’nın enerjide dışa bağımlılığını azaltmaya yönelik olarak kapattığı nükleer santrallerden altıncısı olan Ohi 3 reaktörünü işletmeye alması oldu. Önümüzdeki aylarda da Genkai 3 ve 4 reaktörlerinde elektrik üretimine başlanması öngörülmekte. Hatırlayacak olursak Japonya 2011 yılında yaşadığı Fukuşima Nükleer felaketi ardından ülkedeki 48 nükleer santral devreden çıkartılınca enerjide dışa bağımlılık oranı yüzde 93’e yükselmişti ve dolayısıyla ülkedeki elektrik fiyatları da büyük oranda arttı. İlaveten kömür, gaz ve petrol gibi fosil yakıt kullanımı da artış kaydetti. Japonya son dönemde güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerji yatırımları da yapmakta ancak fiyatların yüksekliği ve stabil olmaması nedeniyle açığı fazla kapatamamakta. Bu sebepten ötürü Japonya son dönemde bazı nükleer santrallerini yavaş yavaş yeniden devreye almaya başladı. Yani Japonya ‘da Mart ayı içinde altıncı reaktör olan Ohi 3’de çalışmalara yeniden başlanması bu bağlamda düşünebilir ve bu ay ( Nisan 2018) ticari üretim başlaması planlandı
Her ne kadar Japonya 2030 senesine kadar ülkenin enerji bileşiminde nükleerin payının yüzde 20 ila 22 arasında olmasını hedeflese de Bloomberg New Energy Finance (BNEF) bu hedefin gerçekleşemeyeceğini ve nükleerin ülkenin enerji bileşimindeki payının yüzde 9 olacağını öngörmekte. Japonya 2017 senesi Kasım ayında 500 MW olarak planladığı güneş enerjisi ihalelerinde sadece 141 MW güneş enerjisi tahsisi gerçekleştirdi ve tahminler bu sene sonunda Japonya’da 60000 MW güneş kapasitesine ulaşılacağını öngörmekte. Offshore rüzgar enerjisi ise ülke için oldukça umut vaadeden bir potansiyel içermekte.
Daha da yakın bir döneme geldiğimizde Japon ve Avustralya hükümetleri Japonya'nın güneydoğu bölgesi için kömürden2018 yılı Nisan ayı ortasında sıvılaştırılmış hidrojen üretmeyi amaçlayan milyarlarca dolarlık bir proje başlatmasına değinebiliriz. Japonya ve Avustralya geleceğin temiz enerji ürünü olarak görülen hidrojene yatırım yapacak bu Projeyi Kawasaki Heavy Industries liderliğinde olan ve J-POWER, Iwatani Corporation, Marubeni Corporation ve Australyalı AGL’den oluşan The Hydrogen Energy Supply Chain (HESC) Konsorsiyumu yürütecek. Hidrojenin 2050 yılına kadar 2.5 trilyon dolarlık bir pazarda küresel enerjinin beşte birini sağlayabileceği öngörülmekte ve bu da yeni ekonomi gelişiminin ve iki devlet arasındaki bağların bir işareti olarak değerlendirilmekte. Victoria’da 2019 yılında başlayacak olan proje kapsamında ilk hidrojen teslimatı 2020-2021 yıllarında başlanması bekleniyor. Kaynakları yaptığı açıklamaya göre, Avustralya zaten kömür, demir cevheri ve LNG ihraç ediyor. Hidrojen, dünya çapında enerji ve iklim değişikliği sorunlarına güvenilir bir çözüm olarak öne çıkmakta.
[i] http://www.iene.eu/research-and-survey-vessel-ramform-hyperion-docks-at-limassol-port-p3366.html
Comments