Latest

GÖK KUBBE BARUT, YERYÜZÜ ATEŞBAZ

Articles/makaleler

  /   1739   /   24 January 2015, Saturday

 Print

HIRKA: Arapça, bir kelime olup, Türkçe'mizde de kullanılmaktadır. Bez anlamındadır. Tarikat cihazlarındanbiri de, hırkadır. Dervişler hırkayı, genellikle zikir sırasında giyerler. Önü açık, yakasız, genişçe, kolludur. Mevlevîlerde resmî giysidir. Mürid, şeyhin'in huzuruna çıkarken, mescide, meydana (semahaneye) girerken hırka giyer. Ancak Mevleviler, kural olarak, sema'ya başlamadan önce hırkayı çıkarırlar. Eskiden dervişler, kazancının helâl yoldan olduğuna inandıkları kişilerden bez parçaları alırlar, bunları birbirine dikip hırka yaparlardı. Buna, yamalı anlamında olmak üzere "murakka" (Bkz. murakka) denirdi. Zamanla, kültürümüzde bir zenginlik olarak, hırka ile ilgili çeşitli atasözleri ve terimler teşekkül etmiştir. Hırka giymenin, tarikata girmek gibi bir anlamı vardır. Bu yüzden hırka, müride törenle giydirilir. Hırkanın çeşitli renkleri olabilir. Sülûku bitirenler beyaz hırka giyerler. BÂR-I EMÂNET: Farsça-Arapça'dan oluşan bu ifade, emânet yükü anlamınadır. "Elestü birabbiküm(A'raf/173) hitabının yapıldığı ruhlar alemindeki toplantıda, Allah'a verilen söz ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sorumluluk. Dağlar ve göklerin yüklenmekten kaçındığı bu emaneti, zalûm ve cehûl olan insanyüklenmiştir. Yani bu emanet, taşınması, yer ve göklerin bile tahammül edemiyeceği kadar ağır birsorumluluğu ihtiva etmektedir (Bkz. Ahzab/72).

Kıvılcımdan gökyüzü başaşağı duruyor. bulutlardaki mürüvetin kerevetine oturmuş Korunağında o kadar çok melek var ki gözbebeğimin içinde başım dönüyor.

  

Ayıpsız ama  eksiksiz bir noksanlıkta 

Ufalanmamiş bütünde tamamlandı yarım 

Gamsız, dünyadan  tereddütsüz korkarım. 


Hırka sökülüp,kılıç kından çıktı diye 

Bin sitemli serzenişe bir "üf" denmez 

Ateş sönerse, o kora  üflenmez .


Ne gidilmemiş  sahile uzanan limanı 

Ne Afrika’da OrtaAsyalı bir Şamanı 

Nağmelerde anlatır bu hikaye .


Aslolan evin bacasından tüten dumanı 

Kısık ateşi üfleyerek söndürmemeye dair 

Emanetlere beyaz gül resimleri çizer şair .


Kıtalar aşıp , sepetine koyup pılını pırtını 

Koştu sahilde fenerin ışığındaki  bahtına 

Süzüldü buyur edildiği firuze  tahtına 

Başında ak sümbüllü al gelincikten taç

Uçurumdan atladı, tuttu kollarında bir yamaç


Gelmedim bu gece, kapıyı usulca kapat 

Bahçeye açılan pencerenin panjurunu aç 


Yıldızlı gecede gidilen tenha bir yolda 

Sazın arasına giren vızıltılı sivrisinek 

Paldır küldür tebessümlü sözü kapatınca 

Billur kasede soğuyan  nefsimdeki çorbam 

İçime sığmayan yokluk kadar manidar.


Perçemde yek nefesin ılgıt esen yeli var .

kaşığın içindeki aynada,  kendi yüzüm 

görüntüsü ters, arkasındaki yüzlerden dar. 


Kıvılcımdan gökyüzü başaşağı duruyor. 

bulutlardaki mürüvetin kerevetine oturmuş

Korunağında o kadar çok melek var ki  

gözbebeğimin içinde başım dönüyor.


Dil kalptir, dilsiz dilimin döndüğü kadar 

Hepsinin kanadına kilidin anahtarı verilince  

Dilim kelepçe,ıssızlığımın fevki kadar


Nerede gizlendi ise  o ilk narin alakadar 

Ne geldiğini sesler, ne nefesi payidar 


H.Çiğdem Yorgancıoğlu 

İstanbul  Ocak 2015 ‘’ Lodos


  

Comments