Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
Fuzuli
Muhammad: The Messenger of God
İran Flmi’ni, İslami itikat sembolleri ve anlatımları ile Inanç sistemi ve maneviyatı ne olursa olsun tüm insanlığı dinler üzeri kucaklayıcı bir zemine oturtmayı başararak metaforik bir sinema dili ile Beyaz perdeye aktaran, “Baran”, “Cennetin Çocukları”, “Söğüt Ağacı”, “Cennetin Rengi”, “Serçelerin Şarkısı” gibi izlediğim bütün filmlerinde sinematografik ögeleri ile adeta büyülenerek görsel ve ruhsal bir şölen yaşatan yönetmen Majid Majidi ve ekibinin emeği ile ortaya konmuş cehalet ve çıkarcılığın karşısında adalet ve merhametin savunuculuğunu kuşanmış, kötücül duyguları dışarıda bırakan, sevgi tomurcuklarını pıtrak pıtrak açtıran, havada uçuşan dandelion çiçeği[i] tohumları ile maddi ve manevi alemin girişim desenlerinden epik mısralar ve gazel beyitleri dizen, Allah’ın Elçisi ‘nin annesinin vefatı üzerine duyduğu acının ateşini yatıştıran su, sudaki elmalar, final sekansı öncesi su içindeki eller ve deniz mucizesi ile Fuzuli’nin sanki “Su Kasidesi” [ii]ni yeniden betimlercesine suyun yaşamsal büyüsünü imbikten akıtan , epik anlatımları ve efektleri ile yüksek bütçesinin yanısıra temposunun yüksekliği ile de diğerlerine nazaran bir adım çıkan şiir gibi bir film.
(Flashbacklerle birlikte VI.ve VII. Yüzyılda ) Allah’ın Elçisi‘nin doğum öncesinden, 12 yaşına kadarki döneminde geçen hadiseleri konu edinen Triology_Üçleme’nin ilki olan film , Bakara Suresi -256. ayetinden “ Dinde zorlama yoktur; artık doğru ile eğri birbirinden ayrılmıştır.” Mâide Suresi 8. Ayetinden : Ey İnananlar! Allah icin adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin ; adil olun gibi ayetlerin içinden alıntalanan, herhangi bir zümre, kavim,sınıf, ırk,renk,cinsiyet vb ayrımı yapmadan, ötekileştirmeden tüm İnsanlığın hayrına mesajların, kapsayıcı olması gerek İslamofobiklere ve [iii]PEGİDA (Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar) gibi din eksenli aşırı sağcı ırkçı ötekileştirici hareketlere gerekse de başta İŞİD olmak üzere benzeri her tür antagonist şiddet yanlısı İslam savunucusu terör örgütlerine hakikatli mesajlar iletmekte.
VI. Yüzyılda İslam öncesi Arap dünyasının kibir, gasp, yağma, gıybet, ikiyüzlülük, tehdit, kölelik, zulm, eziyet ,haksız kazanç hile hurda, fırsatçılık, aşağılama hor görme gibi pek çok OburDünyalılara özgü kötücül soyut putlarının “Cahiliye Dönemi”ne [iv] özgü gelenekler üzerinden aktarımını izlerken gözlerimi değil ama gönlümü kıstım. Ebu Leheb’in “Fukaralarla aynı sofrada mı yiyeceğim” gibi trajikomik, tiksindirici elitist yankısnı da bir an önce silebilmek istiyorum kulaklarımdan .
İnanç ve ideolojisini izleyicisine empoze ederek propaganda yapma, doktrine etme kaygısı olmaksızın (en fazla yumuşak didaktik unsurlarını dikte etmeksizin serpiştiren bir tarzla ) tabiattaki canlılara gösterilen dokunaklı hassasiyet ve incitmezlik temasını sadece insana gösterilen duyarlılıkla sınırlı kılmayıp alemin diğer canlılarını da kapsayıcı şekilde sinema diline aktarımındaki şiirsel üslup yönetmenin öne çıkan ve onu özgün kılan özelliklerinden biri. “Rang-e khoda -Cennetin Rengi” filminde gözleri görmeyen Küçük Muhammed’in yuvasından düşen kuşları el yordamıyla parmak uçlarında hissederek yerlerine koymasındaki ince duyarlılığın bir benzerini Allah’ın Elçisi’nin çocukken dedesi Abdulmuttalip’le Hıra mağarasına yolculuğu esnasında eteklerine takılan dandelion çiçeğinin dikenlerinden tabiata zarar vermeksizin kurtulmaya çalışmasında da görmekteyiz. Aynı şekilde filmlerinde bu nevi özeni gösteren figürlerde çocuk ya da yetişkin bir ayrım da yok. Bu anlamda “ Bacheha-Ye aseman/ Cennetin Çocukları” filminde babasının ayakkabı satın alacak parası olmadığını bildikleri babalarını utandırmamak ve üzmemek için dönüşümlü olarak aynı pabuçları giyen Ali ve Zehra, İnşaatta iş kazası nedeniyle sakatlandığı için iş görmez hale gelen Kaçak Afgan göçmenin kızının “Baran” ailesinin geçimine katkıda bulunabilmek için sadece erkeklerin inşatta çalışmasına izin verldiğini bildiğinden cinsiyetini saklayarak Rahmet ismi ile erkek kılığında kaçak işe girmesi ve yaşam mücadelesi için katlanmış olduğu çilenin romantik aktarımı hep çocuk karakterler üzerinden aktarılmış duyarlılığın bir başka deyişle “Çocuk İnsan-I Kamil”lerin dünyası.
İzleyici olarak filmin kalbime açılan koridorundaki ayak sesleri Majid’inin yapıtlarında ziyadesi ile kullandığı temalardan eller ve ayaklar üzerinden hızlanarak yaklaştı. Sudaki ellerin sıcaklığı ve dokunuşları avucumda idi, çıplak ayağın değdiği yerkürenin tüm titreşimleri ayaklarımın altında karıncalandı, eller üzerinde göğe yakınlaşan kutsal bebeğin minik ellerinde arındı yüreğim. Göğe en yakın elmayı tutmaya çalışırken,bir yıldız daha kaydı gökyüzümde. Tabiatın adaletle olan ittifakının “‘Fil Vakası'” üzerinden çarpıcı anlatımı“nda fillerin ayaklarının titreşimini duyumsadım. Gökteki ebabil kuşlarının attığı taşları bile görmedim.
Allah’ın Elçisi ‘nin İki omzunun arasındaki mührü taşıyan kaidelerden birinde “sevgi” diğerinde “merhamet”, mühürde de “adalet” yazılmış filmin bendeki izlenimimde.
“Tanrı'yı nerede bulursun?” - “Kırık kalplerde bulurum”
Samuel’in kötücül niyetlerine rağmen dudaklarını ıslatıp onu ölüme terk etmeyen kalbin içinde buldum O’nu.
Diri diri babası tarafından cahilce toprağa gömülmeye çalışılan kız bebeğin, babası Allah’ın Elçisi tarafından ikna yoluyla niyetinden vazgeçirildikten sonra yeniden annesine kavuşmasında buldum O’nu .
Karıncaların “Allah” yazısı dışında fermanı yemesi, fillerin direnişi, yoksulluk ve çaresizlik nedeni ile mezatta satılmak üzere getirilip elden ayaktan düşmüş adeta bir sütçü beygiri muamelesi ile hor görülüp ederi değersizleştirilen Halime’nin bitkin devesinin kaçışı , sütannelik işareti için diz çöküşü gibi İslami inanca göre “mucize” olarak addedilen metaforik aktarımların içinde bende çok iz bırakanın “Denizin Köleleri”nin özgürleşmesiyle tecelli eden Adalet’in ardından gelen bereket sonrası yıkılan “ Put “ imgesi idi. Aklın ve gönlün üstünü örten perdeyi kaldırıp esas “ kötücül Put” yıkılıp haksızlığa karşı mazlumun yanında yer alınca mendirek ucundaki zahiri taştan yontulmuş putun da tahrip olduğu o nokta Kainat’ın özündeki biricik nokta ile kucaklaşıyordu.
Denizin kurbanlarını özgürleştirdiğinde berekete kavuşacak bir dünyanın hayalinde O’nu buldum. Denizci köyünde kabaran ummanın köpükleri ardı sıra mucizevi şekilde karaya vuran çırpınan canlı balıklar (ki bence Yönetmenin Avaze Gonjeshk-ha/ Serçelerin Şarkısı flmindeki ve diğer filmlerindeki şiirsel balıklar) , kısa zaman önce kurban etmeye amade oldukları kölelerin Allah’ın Elçisi bir çocuk tarafından merhamet edilerek serbest bırakılmaları sonucu gelişen hadiseler silsilesinde yüzlerindeki beliren öfkeden, şaşkınlığa sonra da bereket ile gelen sevince dönüşen ifadesinin yanısıra , haris emelini gerçekleştiremeden işbirlikçisi tarafından da aldatıldıktan sonra yakalanması neticesinde aldığı yenilgide aldığı yarası iyileştirilmeye çalışılan Samuel ‘in yaralı olarak yattığı yerden doğrularak hadiseyi izlediği an suretinde beliren “Minnet”, “Rıza” ve “Teslimiyet” gibi “ İnsanlık Halleri “ nin içinde gördüm O’nu bulduğumu. Hür İradenin merhamet, koşulsuz sevgi, adaletle bütünleştiği pastoral,şiirsel ve masalsı üsluptaki bilgeliğin göz yaşında.
.
[i] Dandelion - kulağa kaçan çiçeği,
[ii] Fuzuli Su Kasidesi - Na’t kelimesinin sözlük anlamı “bir şeyi methederek anlatma, vasıflandırma” iken daha sonra “Hz. Muhammed (sas)’i övmek için yazılan şiirler” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Divan edebiyatında pek çok şair na’t türünde eserler vermiştir. Bunlardan biri de XVI. Yüzyıl klasik Türk edebiyatının Âzerî sahasında şiir yazmış olan Fuzûlî’dir. Fuzûlî, kaside nazım şekliyle yazmış olduğu Su Kasidesi adlı na’tında Hz Muhammed’I övmüştür. http://www.turkedebiyati.org/forum/konular/813-fuzuli-su-kasidesinin-aciklamasi
[iii] PEGIDA -Patriotic Europeans Against the Islamisation of the West (Almanca Patriotische Europäer gegen die Islamisierung des Abendlandes),
Comments